28 Eylül 2022 Çarşamba

DÜŞÜNMEK ÜZERE

Yağmur yağdığında koşarak dışarı çıktığım günleri anımsıyorum, yanımda sadece ben ve ipin ucunu kaçıran düşüncelerim olurdu. Dinlediğim şarkıların sözlerini ezbere bilecek kadar kaptırmıyordum kendimi çünkü bir dakika sonrasında duymuyordum o şarkıları. Yani ''ah bu şarkıların gözü kör olsun'' diyecek kadar can kulağıyla dinlemiyordum ben o şarkıları. Ama ''ah bu düşüncelerin gözü kör olsun'' diyorum. Hatta bazı geceler uykumu kaçıracak, sabah edecek kadar düşünüyorum. Sormayın sakın nedir seni bu kadar düşündüren diye, şimdi bir de onu düşünmeyim...

7 Eylül 2022 Çarşamba


SORULAR

 

Olacak mı olmayacak mı diye sızlanırken sızılar ağrıya dönüşmüş. 

Ölmeye yüz tutmuş içim, bu olmazlar beni kendi içimin şehrinde sıkıştırıyor köşe kapmaca oynuyoruz ben kaçıyorum düşünceler peşimde sanki içimin şehrinde sokaklar karanlık aydınlanacak mı diye düşünüyorum..

Bir el değecek mi o ışığa, bir gülüş aydınlatacak mı şehrimin sokaklarını zamanla çoğalacak mı gülüşler dinecek mi bu şehrin hüznü? Var mı sorularımın cevapları? bir ben miyim arayan ama hala bulamayan...

Sorular, sorunlar böyle böyle sıralanıyor ardı ardına. benim de takatim kalmıyor, kesiliyor sesim dilim damağım koruyor anlatamıyorum kendimi. 

Ölüyorum yavaş yavaş ve bunu seyrediyor alem. 


SANCILIDIR YAŞAMAK

Birçok şey böyledir yirminci yüzyılda 

Başlamadan yorar, başlamadan biter. 

Hayat zaten bundan ibaret değil midir?

Yaşamaya çalışmaktan...

Uyandığımız sabahlarda bir anlam ararız.

Neden uyandım ben?

Bugün ne yapacağım?

Bugün ne yaşayacağım?

Kimler var kalacak hayatımda?

Sırrı çözebilecek miyim?

İşte tüm bu sorulardan ibaret hayat denen yaşam öyküsü.

Ha bir de sırrına Lokman Hekimden başka kimselerin erişemediği 'ölmek' mevzusu var.

Ölmek ya da ölmemek.

İnsan bir defa fiziksel olarak hayata gözlerini kapatır, bunda hem fikiriz.

Peki, ya ruhu kırk yerinden bıçaklanmak sureti ile her gün ölenler.

Ölmek...

Sırrı, daha kimsenin çözemediği bir gizim..

Açık konuşmak gerekirse bu sırrın çözülmediği evladır.

Doymak bilmeyen gözler, her daim aç olan nefisler dünya üzerinde varlığını sonsuza kadar sürdürecek olursa,

yaşamak çilesi çekilmez bir hal alırdı.

Ruhumuz kırk değil kırk bin yerinden bıçaklanırdı.

Ne korkunç ama değil mi?

Zamanın acımasızlığı, Yaşamanın kıtlığı, ölümün aceleciliği...

Hepsine razı olmak lazım yaşayabilmek için ve çok da takılmamak lazım uyanabilmek için.

söz tükendi dostlar.